Gökyüzündeki Bütün Kuşlar - Charlie Jane Anders {Kitap Eleştirisi}
İtiraf ediyorum, kitabın tamamını okumadım. Yarıdan sonra bıraktım ve kitabı CNR fuarından indirimle aldığıma sevindim. Çünkü Charlie Jane Anders'ın kitabın kapağına yazdıkları üç ödülden tek birini bile hak etiğine inanmıyorum.
Gökyüzündeki Bütün Kuşlar'ın arka kapak yazısını okuduysanız (Okumadıysanız da yazıyı buraya yazıp yer israfı yapmayacağım [Arka Kapak Yazısını Okumak İstiyorsanız Tıklayın]) ve daha fazlasını bulmak için kitabı almayı planlıyorsanız, o aradığınız daha fazlasını bulamayacaksınız benden söylemesi.
Kitabın en büyük kusuru nereye odaklanacağını şaşırmış yazar olsa gerek. Kitabın arka kısmı, size peri masalımsı bir kitap vaat ediyor. Kuşlarla konuşan bir kıza karşılık teknoloji düşkünü bir oğlan, biraz ilgisiz aile, hafif romantizim, belki de sadece kendilerinin haberdar oldukları bir dünyayı kurtarma görevi ve ortaya karmaşık olamayan, okuması keyifli ve sevimli bir kitap çıkabilirdi. Ama yazar bir risk alıp çocukları kitabın ikinci kısmında büyütmeye karar veriyor ve ne yazık ki, bu hamlenin altından kalkamıyor.
Öncelikle, kapağın arkasında vurgulananın aksine sevgili kızımız Patricia, kuşlarla konuşamıyor. Onlarla ilgili tek bir deneyim kazandıktan sonra bu yeteneğini uzun bir süreliğine kaybediyor. Kendisi doğa düşkünü, temiz kalpli insan portresi çizmeye çalışsa da benim zerre benimseyemediğim, orta karar bir karakter. Diğer ana karakterimiz Laurence ise benim gözümde boş bir balondan farksız. Zekası yüzünden dışlanılan tip karakteri çizilse de benim gözümde boş egoist. Okurken Laurence'ı sevmemi sağlayacak tek bir yön bile bulamadım ve kitabın içine cinselliğe atıfta bulunan kısımların girmesiyle daha da soğudum.
İki ana karakterin gözümde birbirinden sevimsiz olmasına karşılık , acaba daha ne olacak, diye düşünerek devam ettim ve ancak daha fazla hata bulabildim.
Kitabın genel hatası, Charlie Jane Anders'ın konuları üstü kapalı geçişi ve olayları benimsetmede ki başarısızlığı. Patricia'nın büyücülük okulu ve orayla ilgili bütün anılar havada kalıyor. Örneğin Patricia'nın ablası Roberta. Kendisinin hem hayvanlara hem de kız kardeşine karşı acımasız, hatta biraz sadistik davrandığını söyleyebiliriz. Buna rağmen kitapta konuya ayrıntılı bir değinme göremedim ya da varsa da gözden kaçırmış olabilirim. Eğer değinilmediyse, bir sincabın başını kesip getirebilen bir kızın değinilmeyi hak ettiğine inanıyorum.
Diğer yandan, sonradan ortaya çıkan karakterleri de ayrıca benimseyemiyorsunuz çünkü hiçbir zaman onları tanıyabileceğiniz kadar ön planda yer almıyorlar.
Kitabın son derece hoş bir konusu olmasına karşılık, Charlie Jane Anders'ın işlemeyi başaramdığını görüyorum. Kişisel fikrim istiyorsanız alıp okuyabileceğiniz ve büyük ihtimalle Delphi biraz fazla abartmış diyebileceğiniz bir kitap.
Orasını siz bilirsiniz.
Daha güzel yazılarda buluşmak üzere...
Yorumlar
Yorum Gönder