Delphi ve Kalliope

Bu da #TavanArasıKitapları llistesinin üçüncü kitabı. Yine aynı yayın evinden, listenin önceki kitabı gibi hafif iç burkan kitaplardan. Hatta listenin duygusal kitabı diyebilirim. Tully, gerçekten ilginç bir karakter diyebilirim. Hayatı annesinin yanında savrulmakla geçmiş, annesinin erkek arkadaşlarıyla zaman geçirmiş, duygusal anlamda hasarlı bir tip. Sonunda annesi onu teyzesi ve dedesinin yanına bırakıp gidiyor. Tipik Amerikan yaşam tarzını görüyorsunuz ve birkaç yeri tam anlayamsam da kitap zaten asıl olarak Tully'nin eczanaeye gitmesiyle başlıyor.    Çocuğun birinin onu arabaya sürüklemesiyle bir yolculuğa çıkarlar.  Kitabın adı Tutsak olduğu için çocuğun bir şeyler yapacağını düşünseniz de kitap bitip hiçbir şey olmayınca oturup acaba bu tutsaklıkla başka bir şey mi kastediliyor diye düşünmeye başlıyorsunuz.    Tully, arabayı süren çocuğu eskiden yaşadığı yerlere doğru sürmesini sağlar ve bu arada eski anılarını gözden geçirir. Yer yer çocukl...

 Biraz tuhaf, hafif mide bulandırıcı ama sonunda sizi boşluktaymış gibi hissettiren daha önce hiç okumadığım tarzda bir kitap.   Babası ile gizlice Oregon'da ormanda yaşayan Caroline'ın hayatı yetkililerin onları fark etmesiyle değişir. Ormanda, doğayla iç içe yaşamakla hiç sıkıntısı olmasa da babasıyla her yere gitmeye razıdır. Sonrasında ise olaylar, olaylar. Kitabın arka kapağını ilk okuduğumda hakkında ne düşüneceğimi bilememiştim ve açıkçası tuhaf bir şekilde bitirdiğim halde hala ne diyeceğimi bilmiyorum. Okuduğuma pişman değilim ama.   Kötü taraflardan başlayayım. Kitabın ortasında Caroline'ın geçmişine biraz değinilmesine ve kitap boyunca Caroline'ın babsının bir şeylerden kaçıyor gibi davranmasına rağmen kitap boyunca hiçbir zaman o "Neden?" sorusunun cevabını tam anlamıyla alamıyoruz. Öyle ucu açık kalıyor.  Bundan dolayı kitaptan nefret ettim denilebilir.    İyi gibi gözükmeyen iyi taraflarsa, eh, Peter Rock'ın yazım tarzı. Ne kadar için...

İlk okuduğumda sıkıcı bulduktan sonra ikinci kez okuduğumda "Niye daha önce okumadım ki?" diye kendime yandığım kitaplardan biri kendisi. Birbirinden farklı karakterlerden her biri sizi ayrıca etkiliyor. Chicago'lu bir resim öğretmeni olan Mia'nın, bir gün esrarengiz bir  şekilde ortadan kaybolur ve bundan sadece birkaç ay kendnin tamamen başka biri olduğuna inanan ve adının Chloe olduğunu söyleyerek ortya çıkar.    Hafif gizem bulundursa da polisiye denilebilecek bir kitap değil iyi kız. Daha çok duygusal ağırlıklı diyebiliriz. Sosyetik bir ailenin iç yapısını ve ailenin bütün bunlara sırt çevirmiş en küçük kızını anlatıyor İyi Kız.    Kitabın adının konuyla ne alakası olduğunu tam anlayamadığımı kabul ediyorum ama kitap beni öyle derinden etkiledi kitap kitaplıktan çıkıp daha çok postit yapıştırıcına döndü.   Okuma açısından çok akıcı olduğunu söyleyemeyeceğim. Yazı akıcı ama kitapta zaten Mia'nın annesi, Dedektif, Colin varken bir de üzerine ki...

#TavanArasıKitapları'na hoş geldiniz. Bütün kitapların okunmaya değer olduğunu düşünerek geçen gün odada kutu halinde bulduğum kitaplara el atmaya karar verdim. Biraz kıyrırık gözüküyorlardı o yüzden ön yargılı davranmış olabilirim.    Ama sonra kitaplarsaçma ve basit falan çıkmadı. Aksine bazıları gerçekten güzeldi. Kitabı kapağına göre yargılama sözünü aklımda tutmam gerekiyor galiba.   Kitabı ilk okuduğumda büyük oranda ön yargım sebebiyle kitabı yarıda bırakmıştım. Sonra geçenlerde ikinci kez elime aldım ve "Amanın." oldum. Kitabı beğenmemem için hiçbir sebep yok aslında. Olay tamamen beynimde bitiyormuş. (Bu bir nevi ileride yazacağım yazılar için spoiler olsun.)   Kitabın ana konusu hepsi birbirinden farklı birkaç kişinin belli bir amaç için bir araya getirilmesi. Bunlardan biri NASA'da çalışan, nişanlısı ölümünden aylar sonra tekrar ortaya çıkan Alanna. Diğer yanda genç yaşında zekasının parlaklığıyla dikkat çektikten sonra yaptığı bir yanlış yüzünden ...

Hali hazır Warcross'dan basetmişken elimdeki eski bir yazıyı araya katayım bari de bir işe yarasın. Sayfa dolu gözüksün maksat.    Hem hala okumayanlar olduğunu biliyorum. Belki görür de okursunuz. Efsane'yi okuyanlar genelde ikiye ayrılırlar, gerçekten sevenler ve beğenmeyenler. Ben ortada bir yerdeyim. Okurken heyecanla okusam da sonradan düşündüğümde o kadar da ahım şahım bir şey değilmiş diyorum. Eğer çok seçici değilseniz, gerçekten kaliteli bir şey falan aramayan biriyseniz Efsane sizi tatmin edecektir.     Şu sıralar Warcross kitabıyla kalbimi çalan Marie Lu'nun acemilik ürnü ilk kitabı Efsane. Klişe gibi gözüken bir konuyu bir şekilde klişeleştirmeden anlatmayı başarmış olması bence yazarın günün birinde gerçekten iyi işler başarbileceğinin göstergesi ki başardı da.    Ülkede herkesin girmek zorunda olduğu ve kaderiniizn buna göre belirlendiği yeterlilik sınavından tam puan alan dahi June, asker olan ağabeyinin yanında milliyetçili...

Yazdığı her kitapla daha iyi olan Marie Lu, bu defa adeta zirveye oynuyor ve kolay beğenmeyen bir insan olarak benden tam puan alıyor.      Bu yazıyı yazarken çok zorlandım. Çünkü içimden gelen şey bütümn sayfaya ''o mükemmel, şu mükemmel'' diye yazmak. Evet, Hideo çok müthiş, Emika çok müthiş. Ama siz buraya kitabın ne kadar müthiş olduğunu dinlemeye gelmediniz o yüzden bu duygu patlaması "fangirling" işini bırakıp yazıya geçeceğim. (Göründüğünden daha zor!)    Eh, ana konudan başlayalım. Dünya Warcross oyunuyla dönmektedir. Sanal gerçeklik olmaktan çıkıp adeta gerçekliğin kendisi olmuş, en fakir insanlara kadar herkesin evine girmiş, bir oyundan çok daha fazlasıdır Warcross.    Bu dünayada aslında üniversiteye gitmesi gerekirken para kazanmak için ödül avcılığı yapan Emika, para bulmak için son şansını kullanır ve dünyanın en önemli şeyi sayılabilecek Warcross yıllık turnuvasının açılış maçına sızmaya çalışır. Ama bir terslik olur ve Emika'nı...

Çocuk kitabı olmayan bir kitap daha. Biraz okuduğunuzda bunu sizde analayacaksınız zaten.    İkinci kitabının çıkmasının yıllar aldığı, insanı beklemekten öldüren kitaplardan biri bu. Ve ikinci kitabın çıktığını tam şu anda şu yazıyı yazarken fark ettim. Kitap ne ara çıktı bilmiyorum ama ben daha önce baktığımda yoktu yani. (Sanki gökten şu an indi)      Piper McCloud, ineklerin insanlara bire dört oranında fazla olduğu küçük bir kasabada doğmuştur. Annesi ve babası dine bağlı yaşayan sade insanlardır. Olması gerekenin olduğuna inanarak yaşamaktadırlar ve fazlasında gözleri yoktur. Ama günün birinde bayan McCloud hamile olduğunu öğrenir. Hayatlarında ilk defa "ilahi takdir" dedikleri şeye ters bir durumla karlı karşıyadırlar.     Doğan bebeklerinin gelişimi de olması gerekenin tersidir. Bütün çocuklar yürümeye öğrenirken Piper havada yüzmeyi öğrenir. Sonunda da hayatının sonuna kadar evde kapalı kalmaya, diğer çocuklardan ayrı kalma...

Bazı kitaplar vardır ya hani, çocuk kitabı derler ama değildir. İçinizde bir yerlere dokunur, kalın kitapların yanında sırıtır ama onu kitaplıktan kaldırmak hakaret gibi gelir. Öyle bir hikaye işte "Evde ve Uzakta"    Okuduğum ilk seferde epey küçüktüm herhalde. Ama beni ne kadar etkilediğini anlatamam. Yıllar içinde tekrar tekrar okudum, her okuduğumda farklı bir şeyler buldum. Geçenlerde elime geçti yine, uzun zaman olmuş okumayalı. Dedim ki içimden, paylaşayım da, okumayan varsa da okusun...   İlse ve Erika günümüz ailelerinin çocuklarıdır. Anne ve baba boşanmış, tekrar evlenmiş, tekrar çocuk sahibi olmuştur. Önceki evliliğin çocukları olan iki kız kadeşten tek beklenen seslerini çıkarmadan ebveynlerinin her dediklerini yapmalarıdır.  Ne yazık ki bu küçücük istek İlse'ye biraz fazla gelmektedir.  Ve sonunda özgürlüğü evden kaçmakta bulur.  Kitabı bir yandan ortadan kaybolan ablasını arayan, diğer yandan da edindiği yeni arakdaşlar ve ya...